Yetişkinler için vampir filmi


Yönetmenliğini Chan-wook Park ’ın yaptığı 'Thirst ” (Kan Arzusu) 19 Şubat’ta Türkiye’de vizyona girecek. Denver Film Eleştirmenleri Derneği, 'Thirst ”ü (Kan Arzusu) 2009-2010 'Yabancı Dilde En İyi Film' ödülüne layık gördü. Aynı dalda aday gösterilen diğer filmler ise Sin Nombre, Summer Hours ve Revanche idi. Filmle ilgili görüşlerini belirten sinema yazarlarından Nick McMaster, Twilight ile Thirst'ü karşılaştırdı: '‘The Twilight-Alacakaranlık serisinin başarısı geleneksek vampir hikayesini yıkması ve tarihin canisi olan vampirleri onlu yaşlardaki narsisizm, kendine-acıma (zeki ve antisosyal olan ‘inek tipler’ gibi yeni bir gençlik sınıfı) imgeleri haline dönüştürmesinde gizli’ diyor Brendan O’Neill. Eğer bu değerlendirme size soğuk ve bayat geliyorsa, Güney Kore’li Chan-wook Park’ın vampirlerin ahlaki belirsizliklerle ve ‘insan’ olmaktan yaratıklaşmaya geçen süreçlerle ilgili nasıl tepki verdiklerini görebileceğiniz muhteşem yeni filmi Kan Arzusu'na bir göz atın. Kan Arzusu-Thirst ve Twilight-Alacakaranlık yüzeysel bakıldığında birbirine benzeyen iki film. Her iki filmde de insan avlamaktan sakınan ve de tersine bundan haz alan diğer vampirleri görüyoruz. Yalnız yanlış olmasın. O’Neill şunu yazmış: Kan Arzusu-Thirst Twilight’ın zıttı bir film. Kadın karakter Avril Lavigne tarzı huysuz bir kız değil, sonu cehennem olan şeytani bir fahişe. Vampir erkek ise (aslında insan) tüm zamanını ormanlarda dolaşıp duygularından bahsederek geçirmiyor. Bunun yerine insanlığını yeniden kazanmak için yoğun bir ahlaki gayret gösteriyor.' USA Today'den Claudia Puig ise filmde sinematografinin öne çıktığını yazdı: “Twilight” - “ Alacakaranlık” filmini bir kenara bırakalım. “Thirst” filminde vampir filmi sevenler, aşırılığa ve grafik animasyonlara rastlamayacaklar. Genelde bu tipteki filmlerde açgözlü vampirler; komadaki insanların ya da ölmüş cesetlerin kemiklerini kırar ve bunlarla beslenir. Bu tipteki filmlerde aşırılığa kaçılır. Bu filmde eski film türüne yeni bir bakış, dikkate değer yükselen bir sinematoğrafi ve ilgi çekici bir renk kullanımı göze çarpıyor. Korku, komedi ve melodramdan oluşan bu filmin hibrit yapısında, hem tuhaf hem de komik durumlar yer alıyor. Katolik bir papaz olan Sang-hyun, doktorların ölümcül bir virüse aşı bulmaları için, doktorların kendisine ölümcül virüsü aşı olarak vermelerine gönüllü olur. Fakat her şey çok daha kötüye gidecektir. Sang-hun’a kan da verilir ve bu kan temiz değildir. Papaz bu olaydan sonar, bir vampire dönüşür. Papazın kendi dinsel şartları söz konusu olduğunda, o sanki bir bakıma Koreli John Lennon gibidir. Kam emici olduğunda, bu işten zevk alır ve kendini alamaz. Papazın sofu dünyası ile yaşadığı gerçek dünya arasındaki karşıtlık, giderek artan aşırı şehvet, dikkat çekici olmaya başlar. Sang-hyun, olaylar karşısında hissizleşmenin ardından, kendi sonuna ağır ağır yaklaşır.'